Löbeti Tekkesi.
Löbelti-Löbeti-Nöbeti
Çorum İl yıllığı kitaplarında, Nöbeti Baba Dağı’nın yüksekliğini 1641
olarak verir. Adının neden Löbelti ya
da Nöbeti olduğu hakkında bilgi
bulamadım. Ama söylence olarak Hacı
Bektaş Veli soyundan olduğu söylencesi anlatılır. Alaca’ya bağlı Yazır
Köyünden, dedelerden olduğu söylencesi var. Ama konu aynı, sadece kimisi Hacı Bektaş’tan kimisi Yazırlı dedelerden
olduğunu söyleyerek anlatır.
Konu şöyle anlatılır: Askerde iki
arkadaş varmış. Birisi Hacı Bektaş
evlatlarından, birisi Boğazkaleli beylerden. Aralarında hayli samimiyetlik
kurulmuştur. Bir gün içki sofrasında sohbet ederken, birbirlerine, eşlerinin
hamile olduğunu söylerler. Yani ikisinin eşi de hamiledir. »Öyleyse ikimizin
eşi de hamile. Çocuklarımızın, biri oğlan biri kız olursa, kız olan oğlan olana
versin. Evlenme yaşına gelince çocuklarımızı evlendirelim« der birisi. İkisi de
kabul eder. Askerlikleri bittikten sonra sivil yaşamda da ilişkileri devam eder
ve zamanı gelince, Hacı Bektaş Veli soyundan
olanın kızı, Boğazkaleli beylerden olanın oğlu olmuş. Evlilik çağına
geldiklerinde beylerden oğlan babası, Boğazkale’den kalkıp Hacıbektaş ilçesine
varır. Olayı hatırlatır, çocuklarının evlenme yaşlarına geldiğini söyler. Oğlu
için kızını Allahın emriyle ister. Hacı
Bektaş soyundan olmasına rağmen, bir Sünni inancında olana sırf söz verdiği
için hayır diyemez. Kabul eder ama kızını çağırıp olayı anlatır. Kızın adı Rabia’dır. Kız birşey söyleyemez. Zaman
gelir, düğün başlar. Gelin alayı gelir. O gün Rabia Hacı Bektaş
dergahına gider, »Ben senin soyundan birisi olarak Sünni inançlı bir kişiye
nasıl varırım. Sadece babam söz verdi diye ses edemiyorum. Benim elimi bir
yabancının eline değdirme.« diye dua eder. yalvarır, ağlar. Ertesi gün gelin
alayı, telli duvaklı gelini ata bindirip yola çıkarlar. Gelin alayı Mucur
İlçesine gelince, bir atlı gelir. Damadın öldüğünü haber verir. Oğlanın babası,
»Benim bir oğlum daha var. Gelini ona alıyorum« diyerek gelin alayının devam
etmesini ister. Birkaç saat sonra bir atlı daha gelir. Gene, ikinci damadın da
öldüğünü haber verir. Oğlan babası üçüncü oğluna alacağını söyler ve gelin
alayı şimdiki Löbelti’nin olduğu yere
gelince, üçüncü oğlanın öldüğünün de haberi gelir. Orada gelin attan iner ruhunu
hakka teslim eder ve hemen oraya defnederler.
Eskiden beri her yıl Haziran ayında, ırgatlık başlamadan önce, çevre
köyler anlaşarak belirledikleri bir günde Löbelti’ye giderler, »Eskiden 8-10
köy birden çıkardı« diye anlatır yaşlılarımız. Çıkmak ise, sabah erkenden
gidip, orada herkesin bir yere konar. Getirdiği koyun, keçi, tavuk her neyse
keser yer ve komşu köylerden tanıdıklarını davet eder. Erkekler bir yere
toplanır muhabbet meclisi kurulur. Birkaç tane bekçi tayin edilir etrafa göz
kulak olmaları için. Akşam üzeri yola çıkarlar, karanlık olduğunda herkes evindedir.
Eskiden uzak köylerden gelenler, yakın köylerde bir gün yatar ertesi gün
kendi köylerine giderlermiş. Genç kızlar, genç oğlanlar günlerce önceden heyecanla
o günü beklerlerdi. Elbiseler, takılar o gün için hazırlanırdı.
**-**
**-**
Gümüşhacı
köylü, yani Amasya yöresi versiyonu.
Yazar,
Mehmet çevik, Aşık Sefil Ali-Hayatı- Deyişleri 19.yy kitabında.Sayfa 137 ‘de
Suna’nın
Hikayesi başlıklı yazı
Osmanlı devleti
Dulkadirli Beyliğini ortadan kaldırınca Dulkadirli soyundan Osman Bey gelir
Boğazköy(Boğazkale) e yerleşir. Dulkadirli beyliğine yakın ilişkide olanlarda
Sungurlu ve Boğazkale çevresine gelir yerleşirler. Bu gölge de söz sahibi
olurlar.
Dulkadirliler
daha önceden Boğazkale/Yazır köyüne
gelen Seyit Cemal evlatları ile yakın dostluk içindedirler, beraber sohbet
eder, yer içerler. Hacı Bektaş Çelebileride Yazır köyüne sık sık gelirler
birkaç gün kalırlar muhabbet ederler. Yazır köyü ile irtibatlı olan Dulkadirli
Beyleri Çelebilerle de dostluk kurarlar.. Çelebiler geldiğinde Boğazkale’ye
davet ederler, en güzel şekilde ağırlarlar.
Rivayetlere
göre; Tarihi kesin bilinmemekle, 1800’lü yıllarda Yazır köyüne gelen Çelebiyi Bey
Boğazkale’ye davet eder. Çelebinin hanımı da Beyin hanımı da hamiledir..
Masalar
kurulur, yenili, içilir Masa başında Bey Çelebiye ‘’’Benim bir kızım olursa
senin oğluna vereceğim, senin bir kızın olursa Allahın emri ile birbirine
verelim, sözleşelim’’ der.
Aralarında
böyle bir söz geçer. Zaman Çelebinin kızı olur, Beyin oğlu olur. Evlenme çeğı
gelince Bey, kızı ister. Aklı sargın akıllı kişiler Beye ‘’ gel bu işten vaz
geç hayır gelmez’’ derlerse de Bey haber anlamaz. Kız verilir ama , kız hiç
bilmediği diyara tanımadığı kişiye gelin gitmeye razı değildir. Buyüklerine
karşı gelemediği içinde zoraki evlenmek zorunda kalır. Hacı Bektaş türbesine
giderek.’’Elini elime değdirmeye nasip etme’’ diyerek dua eder.
Bey
Boğazkale’de görkemli bir düğün yapmaya başlar.Hacı Bektaş’dan yedi yaylı
arabasıyla gelin getirilir. Hocalar damadı hazırlar.zifaf odasına koyarlar.
Damat gelinin duvağını kaldırır, gelin nasıl baktı ise damat hemen orada düşer
ölür. Beye haber ederler gelir bakar damat ölmüş.
Cenazeyi
kaldırırlar, aradan biraz zaman geçince, Bey Müftü’ye danışır. Müftü’de: Evdeki
öteki oğluna al’’ der.
Bey hatasını
anlar. Geline sorar. Gelin ikinci oğlu ile evlenmeyi kabul etmez. Beye büyük
ızdırap düşer. Müftüler , Hocalar: ‘’ Bu gelin kendi nesline yaraşır, bunu
babasının evine götür’’ derler.
Gelin ise:Ben
babamın evinden al duvağım ile çıktım, geri gidip onların yüzüne nasıl bakarım,
bekleyin Allah ne gösterir’’der.
Bir süre sonra
Gelinliğini giyerek Boğazkale’den çıkarak Aygar dağına doğru gider. Bir çeşme
başında duamı kabul ettin, benim canımı burada al ‘’ diye dua eder.
Evde sabah
kalkarlar gelin yok aramaya çıkarlar, bir çobana rastlarlar sorarlar çoban:
’’Bir gelin gördüm İbik Çam’a doğru gitti’’ der.
Yazır köyüne
haber ederler, gele Kadınlar yıkayıp Aygar dağına defnederler.
Yazır’lı Aşık
Sefil Ali deyiş ile dile getirir.
Muhtemeldir ki Baba evine gitmeye ar
ettiğ, geldiği eve de istemediği için oraya defnedilir.-Doğan-
Balım Sultan
tekkesinin başından
Dediler bir
suna gitti yalınız
Ayırdılar
yareninden eşinden
Dediler bir
suna gitti yalınız
Eşinden
ayrıldı Beştaşa vardı
Ayrılık
haberini Mucurda aldı
Şol kuru
göllerde çok zari kıldı
Dediler bir
suna gitti yalınız
Aştımola
kırlangıcın belini
Yad avcı
duyarda çeker telini
Arzetmiş
gidiyor Seyfe gölünü
Dediler bir
suna gitti yalınız
Malyaya
uğramış alaca karda
Ah çekip
gidiyor gönlü pek darda
Kıştır
eğlenmiyor karcaşarda
Dediler bir
suna gitti yalınız
Yedi yaylı
ile dağları aştım
Ucu
bulunmadık çöllere düştüm
Ya Rabbim
Hacı Bektaşa kavuştur
Dediler bir
suna gitti yalınız
Çok ağladım
figan ettim özümden
Büyük ata
çıkılmıyor sözünden
Akdağ madeninin
güney yüzünden
Dediler bir
suna gitti yalınız
Sanki kurt
eline verdik koyunu
Kimse
bilemedi Hakkın oyunu
Hünkar Hacı
Bektaş Veli soyunu
Dediler bir
suna gitti yalınız
Balta girsin
ormanların sökülsün
San vursunda
yaprakların dökülsün
Kömür gözlüm
al bayrağın yıkılsın
Dediler bir
suna gitti yalınız
Çeken bilir
ayrılığın yayını
Geçtimola
Kızılırmak suyunu
Ayırdılar
gül yüzlümün soyunu
Dediler bir
suna gitti yalınız
Kaşını
benzettim mahzun yayına
Gözünü
benzettim her dem ayına
Yolumuz
uğrattı Kürtler köyüne
Dediler bir
suna gitti yalınız
Delice
çayından Budak özüne
Korkarım yad
avcı düşer izine
Ol Aygar
dağının günden yüzüne
Dediler bir
suna gitti yalınız
Sefil Alim der ki gönlümüz yaslı
Dudu kumru
gibi kafesde besli
Hünkar Hacı
Bektaş Veli’nin nesli
Dediler bir
suna gitti yalınız
Altı kişiyi
kaynak gösteriyor, bazı kıtaları değişik kişilerden derleyip birleştirmiş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder