14 Mart 2018 Çarşamba

Hikayelerimiz Masallarımız


Hikayelerimiz Masallarımız


Benim kuşağım ve  önceki kuşaklarımız, halk hikayeleri ve masallarla büyüdük. Bazı yerlerde köy odalarında ki toplantılarda ya da, evlerimizde yaşlılardan bilenlerimiz çok çeşitli hikayeler, masallar anlatırlardı.
Nasreddin Hoca fıkralarından, Hz.Ali cenklerinden, Pir Sultan Abdal’dan, Ferhat ile Şirin, Leyle ile Mecnun hikayesi, Seyfülmülük masalı gibi bir çoklarını biz gençler heyecan ve ilgiyle dinlerlerdik.

Günümüz kuşağı, telefon ve bilgisayar bağımlısı olduğundan bunları pek bilmiyorlar.
Bence; Bu hikayelerin ve masalların, hatta güldürmesine rağmen fıkraların, bir mesajı, bir öğüdü vardı, kötüden, kötülüklerden uzak durmak, iyi insan olmak, bilgilenmek salık verilirdi, olgun, kamil, yardım sever, insanları, canlıları sevmek, ahlaklı  kişilik sahibi olma öğretilmeye çalışılırdı.

Günümüz kuşağına, anneler, babalar bu nasihatleri özel olarak anlatıyorlar, bu da bir yöntem.
Bizim kuşağımız ve önceki kuşaklar bunları masallarla, hikayelerle, anlatının içerisinde gâhi korkarak, gâhi ürpererek dinliyorduk.

Ahlakımızı, kültürümüzü, terbiyemizi, sevgimizi hatta kişiliğimizi öyle oluşturduk.

Nasreddin Hoca’mız, Karac’oğlan’ımız, Keloğlan’ımız, Sarı kızımız, Karagöz ile Hacivat’ımız, Anka kuşumuz, Kaf dağımız ve benzerlerini gelen nesile aktarmanın yollarını aramalıyız, bulmalıyız.

Hatırlatmak adına,  birkaç tanesini kesitlerle, örneklemeye çalıştım.


Köroğlu’ndan Bir Kesit:

Köroğlu’nun babası Yusuf’un Getirdiği atı beğenmeyen Bolu Beyi, Yusuf’un gözlerini ateşli mille kör ederek getirdiği zayıf atın sırtına bindirerek memleketine gönderir. Yusuf evine gider oğlu Ruşen Ali’ye, bu at belli şartlarda bakıldığında çok iyi bir at olacağını söyler. Yusuf şartları oğlu Ruşen Ali’ye anlatır.

Babasının gözlerini Bolu Beyi kör ettiği için, Ruşen Ali’nin adı »Köroğlu« olmuştur, yani Körün oğlu atı yetiştiren Köroğlu bir gün Babası Yusuf’la beraber Bolu şehri yakınlarında Çamlıbel’de gecelemek durumunda kalırlar. O gece Yusuf rüya görür, rüyasında bir aksakallı Pir, bulundukları yerin biraz yakınında bir akar su var, o sudan içince, elini yüzünü yıkayınca gözlerinin açılacağını ve yiğit birisi olacağını söyler.
Sabah olunca oğluna: Git bir bak bu yakında bir yerde su olacakmış nerede? Öğren de gel, der Köroğlu ata biner gider hemen yakınlarında bir beyaz köpüklü akarsu görür, suyu görünce, atı durduramaz at gider sudan içer. Köroğlu da nasıl olsa akarsu babama da yeter herkese yeter diyerek kendiside içer. Gelir babasına baba buldum suyu buraya yakın der.

Babası »nasıl bir su?« der Köroğlu »beyaz köpüklü akarsu« der. »içtin mi» der, baba atı durduramadım. kaçtı içti bende içtim seni götüreyim gel» der.

Babası »Oğlum o sudan içtiğin için sana kul elinden ölüm yok, artık. Hiç kimseden korkma, o suda şimdi yok, kaybolmuştur« der.

Köroğlu »Baba onca su biter mi gel gidelim« der ama babası:

»Yok, oğlum o su kayboldu » deyince Köroğlu gider bakar ki gerçekten su kurumuş kaybolmuş.

Söylenceye göre Bolu Beyi’yle onca maceraları, etrafında ki onca yiğitlerin maceraları filan derken sonunda, etrafındaki yiğitlerin ölümü filan derken, Köroğlu, Ayvaz ve hanımları Suriye’ye, Şam’a giderler orada yerleşirler.

Her gün sabah Ayvaz Köroğlu’nun kahvaltısını odasına götürür, bir gün kahvaltıyı götürür kapısı açılmaz, bekler biraz gene açılmaz. Sonra gene kapıyı çalar açılmayınca zorla açar bakar Köroğlu’nun elbiseleri duruyor ama Köroğlu kendisi yok.

Ahıra iner bakar, eğeri minderleri duruyor, ama at da yok.

Yani Köroğlu kaybolur. Bir rivayete göre Kırklara karışmıştır. Mezarı da yoktur.


Kerem ile Aslı'dan kesit

Ünlü halk hikayesidir;

Kerem Keşiş kızına aşık olur gizli gizli buluştuklarını Aslı’nın babası Keşiş alır kızını kaçar, Kerem’de yanına aldığı Sofu adındaki arkadaşıyla peşlerinden o şehir senin, bu şehir benim dolaşır. Her şehirde Onun söyledikleri türküleri duyanlar etkilenir, halk onu Hak aşığı mertebesine çıkarırlar.

Bir Nehirden geçerken arkadaşı Sofu’ya »Yukarı bakma« diyerek dalarlar suya, tam sudan çıkmalarına bir kaç adım kalmıştır ki, Sofu yukarı kaldırır başını, bakar ki, suyun altından yürüyorlar. Bunu öğrenince sofu ruhunu Hakka teslim eder, yani ölür, Kerem’in olağan üstü kişiliğine vakıf olduğu için yaşamı sona erer.

Kerem Vardığı bir şehirde kahveye varır çalar söyler halk çok beğenir birkaç gün kalır. Bir gün dişinin ağrıdığını söyler.

Bir kişi yeni bir komşularının dişçi olduğunu söyler, Kerem’i alır götürür. Kerem girer ki, peşinden gezdiği Aslı Han’ın annesi dişçi olmuş, ama Kerem’i tanımazlar, kızına seslenir «Gel, bir müşteri geldi, şunun kafasına dayan yardım et« der. Aslı gelir oturur. Kerem’in kafasını dizine koyar. Kerem için bulunmaz bir durumdur. Gözleri Aslı’da dişini çektirir.

Kerem »O dişim değildi, öteki« der. O dişi çekilir. Kerem »Yok o değildi öteki« diyerek bütün dişlerini çektirir. En sonunda Kerem, ağzını silmek için cebinden mendilini çıkarır ağzını siler, çekilen dişlerini gene ağzına alır ve bütün dişler kendiliğinden yerlerine gene takılır, Aslı bakar ki mendil kendisinin Kerem’e verdiği mendil. Annesine, »Anne bu Kerem, bu mendil benim ona zamanında verdiğim mendil« deyince, Kerem’i dışarı kovarlar. O şehirden de kaçarlar. Kerem peşlerinden aramaya devam eder hikaye öyle sürer gider…


Arzu ile Kamber'den kesit

Kamber ihtiyar annesinden izin alır gurbete gider, günlerce gittikten sonra varır bir uzak şehre, bir kenarda garip garip dururken, bir kişi yanına gelip, kim olduğunu ne aradığını sorar. Kamber iş aradığını, söyler, adam »Gel seni ağama götüreyim sana iş verir« der. Giderler zengin bir ağanın yanında Kamber çalışmaya başlar, kendisini sevdirir. Yıllarca orada çalışır. Bir gün kendisini oraya götüren adama, »Benim bir İhtiyar Annem vardı onu çok özledim izin isteyeceğim gideceğim« der.

Adam »ağaya git, izin iste para verirse, ben para değil, Allah’ın emriyle kızını istiyorum de« der. Kamber öyle yapar, ağa kızını ahlakını terbiyesini beğendiği Kamber’e verir ve bir kaç deve yükü mal da beraber verir, yola çıkan Arzu ve Kamber bir iki gün yoldan sonra bir şehre gelirler. Kamber Arzu’ya« Sen burada dur ben gidip biraz yiyecek getireyim« der. Gider. O sırada şehrin beyi oradan geçerken yabancı bir kadını yalnız başına görünce varır sorar. «Kimsin necisin« deyince, Beyi çok yakışıklı bulan ona aşık olan Arzu, »Beni bir adam zorla kaçırdı memleketine götürüyor« deyince bey yardım etmek için alır evine götürür Kamberi’ de buldurur getirir mallara el koyar,  Arzu’yu kendine eş olarak alır.

Adamlarını toplar Kambere verilecek cezayı sorar. Herkes bir şey der. Ama Arzu, onun cezasını ben söyleyim der. Bunu bir torbaya koyup asalım aç susuz koyalım, altında o ölünceye kadar biz eğlence yapalım.«

Bunu uygun bulan bey öyle yapar, Kamber 40 gün sonra, eğilemez bir halde cansız kalır. Götürürler teneşire koyarlar.

Tellallar çağırılır »Bir garip öldü cenaze namazı kılınacak, sevabını almak isteyenler gelebilir« Kamberi ilk bulup beyine götüren Arzu’yu almasına aracı olan şahıs kervanla oradan geçerken, bunu duyar varır, bakar ki teneşirde büzülmüş bir kişi. Oradakilere, sizde böyle mi olur cenaze, bu ne biçim iş diye bağırınca, musalla taşındaki Kamber: Sesi tanır, oturur vaziyete gelir, adama kendisini tanıtır ve Arzu’yu şikayet eder, durumu anlatır geri teneşire uzanır. Kollarını yanına koyar ölür. Defnederler. Adam gider durumu Arzu’nun babası olan ağasına anlatır. Ağa emir verir, »Gidin Arzu’yu bulun getirin gelmezse zorla getirin.«

Gidip getirirler, Arzu’nun gözlerini kör eder, sokağa bırakır. Herkes vurur, yüzüne tükürür, yiyecek dilenir. Yıllarca böyle sürer.

Arzu bir gün bir adama yalvarır yakarır kendisini istediği yere götürmesini ister, adam olur der. İstediği yer Kamberin mezarıdır. Varırlar Kamber’in yattığı mezarlığa, Arzu Kamber diye seslenir, Kamber ses verir, Arzu gözleri görmediği için sese, oraya varır, orda »Kamber« der, Kamber başka yerden ses verir, oraya varır orda, Kamber der, Kamber başka yerden ses verir, öyle bir zaman orada yaşar.  En sonunda Kamber »Gel« der. Mezar açılır. Arzu varıp girer. Aynı mezarda yatarlar.

Keloğlan Masalı

Acayiple Garaip

Keloğlan Evlenme yaşına geldiğinde, Padişahın kızını görür ve ona aşık olur. Annesine gelip, »Git bana padişahın kızını iste ben onu seviyorum« der.

Annesi »Olmaz, bizim gibi bir yoksula senin gibi Keloğlan’a koskoca Padişah kızını vermez« dediyse de dinletemez.  Keloğlan zorlatınca annesi mecburen gidip Padişahın kızını ister. Padişah »Olmaz«  demez. İşi zora koşmak için bir yol düşünür ve der ki: »Eğer Keloğlan bana Acayip ile Garabeti getirirse ona kızımı veririm« der.

Annesi gelip Keloğlan durumu anlatınca, Keloğlan »Anne bunlar nedir ben nerde bulurum« der Annesi »oğlum bunları ben bilmem, bunu bilse bilse Komşu köydeki cinci hoca bilir« der. Keloğlan »Anne ben o cinci hocaya gidiyorum« der. Keloğlan varır cinci hocaya durumu anlatır. Hoca, «Keloğlan sen bir yıl bende ders alman lazım ki öğrenebilesin« deyince Keloğlan aşkı uğruna kabul eder. Anlaşırlar. Keloğlan öğrenecek gidecek borcunu getirecek.

Bir yıl sonra Keloğlan gizli ilimleri öğrenir gider. Ardan bir zaman geçer Keloğlan borcunu getirmez. Hoca kızar.

»Eh Keloğlan bir gün elime düşersin« der.
Keloğlan bir daha Padişahın kızını isteyecek ama biraz para kazanması lazım, Hocadan öğrendiği tılsımlara güvenip, annesine der ki: »Anne ben bir at olayım sen beni pazarda sat, ama sakın yularımı (İpimi)verme« der.

Öyle de olur. Keloğlan at olur. Satılır gider. Bir zaman sonra kaybolup geri gelir. Bu sefer Annesi onu, deve olarak satar. Yularını vermez. Keloğlan, bir gün sonra geri insan olup gelir. Annesi onu eşek olarak satar. O geri gelir. Koyun olarak satılırken Hoca görür, anlar durumu, varıp müşteri olur. Annesine istediği parayı verir ama hemen yularına sarılır. Annesi olmaz filan dediyse de »Aman kadınana ben nasıl eve götürürüm, nasıl bağlarım« diye yularını vermez.

»Ee Keloğlan,  elime düştün, sen benim paramı vermemiştin« diyerek eve götürür. Hocanın kızı gelir.
Hoca »Kızım şu bıçağı getir, şu koyunu keselim« der. Kızı anlar Keloğlan olduğunu, gider az sonra »bıçak yok« diye geri gelir. Hoca »Sen tut bunu ben bulup getireyim« diye koyun olan Keloğlan’ın ipini kızına verir. Az sonra Hoca elinde bıçakla görününce, Keloğlan kızı İteleyip devirir ve kaçar. Hoca bakar ki Keloğlan koyun olarak kaçıyor. Hoca’da bir kurt olur peşine düşer. Keloğlan bakar ki Hoca kurt olarak geliyor. Bu bir tavşan olur daha hızlı koşar. Hoca bakar ki Keloğlan bir Tavşan olarak kaçıyor. Hoca bir tazı olur, tam padişahın sarayının orada Keloğlan bir top çiçek olup Padişahın Masasına tam da önüne düşer, Padişah bütün Vezirleriyle toplantıdadır, »Allah bana bir demet çiçek gönderdi diye sevinir.

Hoca bakar ki Keloğlan çiçek olup Padişahın elinde, gider, bir Saz alıp Aşık olarak, »iyi saz çalarım, iyi söylerim« diye gelir padişahın sarayına. Padişaha saz çalıp söyler. Padişah beğenir para verir, ama o kabul etmez  »Yok Padişahım şu bir demet çiçeği verirsen yeter« der. Padişah »Olmaz« derse de vezirleri »Aman Padişahım, Allah sana gene gönderir« diyerek Padişahı razı ederler.

Keloğlan bakar ki gene Hoca’nın eline geçiyor, orada darı olur yere saçılır. Hoca hemen Bir tavuk olur yanında yavrularıyla darıları toplamaya başlarlar. Bir tane darı Padişahın oturduğu yerin altına kaçmış onu da yerlerse Keloğlan yok oluyor, hemen Keloğlan bir tilki olup tavuk olan Hocanın üzerine çöker ve Hocayı boğup öldürür. Olanı biteni şaşkınlık içinde Vezirleriyle seyreden Padişahın yanına varıp, Keloğlan insan kılığında »Padişahım işte Acayip ile Garabeti gösterdim sana« diyerek padişahtan kızını ister.

Padişahta »Evet ben bunu söylemiştim« diyerek sözünü hatırlar ve sözünde durur kızını Keloğlan’a verir düğünlerini de yapar. Keloğlan’ı kızıyla evlendirir.

Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

Bir Masal Örneği

Ev sahibi adam birkaç günlüğüne şehre gidince evine bir misafir gelir. Evin genç kızı adamı yakışıklı bulur ve kendi kendisine hayallere dalar, »Ben bununla evlensem, çocuğumuz olsa ben suya gitsem çocuğum ardım sıra gelir ben gelme diye kızsam, çocuk kaçıp bir dala çıksa ben gene kızınca çocuk daldan düşer ölür... Gibi düşünür ve başlar ağlamaya. Annesi gelir, bakar kızı ağlıyor, sorar:

Neden ağlıyorsun? Kızı anlatır; ben bu adamla evlensem, çocuğumuz olsa, büyüse daldan düşüp ölse sen ağlamaz mısın? Senin  torunun o, ağlarsın değil mi?. Annesi de başlar ağlamaya. Misafir olan adam sesleri duyar, gelip sorar »hayır ola neden ağlıyorsunuz?«
Ona da anlatırlar. »Senin çocuğun sen ağlamaz mısın?« Adam bakar bunlar akıllı değiller.«Evet tabi ağlarım« diyerek ağlar. Ertesi gün olur, adam der ki; »Çocuğumuz öldü, onun için yemek yedirmemiz lazım« diyerek ahırdaki öküzün birini keserler yerler.

Ev sahibi adam gelir, durumu öğrenir, kızar, bağırır çağırır, çıkar evden gider. Giderken, karısı kızı nereye gidiyorsun diyerek yoluna çıkarlar. Adam » Gidiyorum gurbete, sizden daha aptalını bulamazsam eğer gelip sizi öldüreceğim« deyip çeker gider.

Gider gider, bir köyün içinden hırslı hırslı geçerken, bir kadın bunu görür, dur hele kardeş neden böyle hızlı hızlı gidiyorsun? Nerden gelip nere? Gidiyorsun? Deyince adam o kızgınlıkla.

«Cehennemden geliyorum, elinin körüne gidiyorum«
Deyince kadın «Benim oğlumda öldü, orada mı? Nasıl? Tanıyor musun?« Adam bakar saf bir kadın, durur, »Tanıyorum oğlunu, hiç iyi değil, aç açık, parası yok pulu yok« deyince, kadın »Aman kardeş biraz dur, para vereyim, giyecek vereyim, oğluma götür« deyince, adam durur »getir ben oğluna götürürüm« der. Kadın büyük bir torba ile birçok elbise, yiyecek, para getirir altınlarını verir. Adam torbayı alır gider. Az sonra kadının kocası gelir, kadın olanı biteni anlatır kocasına, kocası kızar, hiç cehennemden adam mı gelir, diye kızar, ne tarafa gitti der, atına biner çıkar.

Öteki biraz sonra bakar ki bir atlı geliyor anlar hemen torbayı oraya bir yere saklar, ihtiyar adam taklidi yaparak yürür, atlı gelir, »Buradan elinde torbayla bir adam geçti mi» diye sorar. Oda »evet gördüm bak ta orada karşı dağda kayboluyor« der uzaktan bir karaltı gösterir.

Atlı »Dur ben onu yakalayayım« der. Tam gidecek öteki: »Dur, sen nasıl yetişeceksin ona?« Atlı »at ile »öteki« Atının dört ayağı var bir, iki, üç, dört, ama onun iki ayağı var bir ki bir ki sizden daha hızlı, sende onun gibi yürüyerek ona ancak yetişirsin« deyince atlı »o zaman bu at burada dursun ben ona yetişeyim« diyerek atı orada bırakır.

Bizimki ata biner geri gidip torbasını alır, yola düşer, giderken bir çiftçi görür, varır yanına adam yemek yiyor, beraber yerler, çiftçiye »Bu pilav çok güzel, bana bu pilavdan çokça yaptır getir, sana çok para vereyim« der çiftçi« Olur, ben gidip yaptırıp getireyim« diyerek, eve gider. Bizimki Öküzleri çözer alır önüne doğru evine birçok elbise, altın, para, bir at, bir çift öküz,  karısına ve kızına« Sizden daha aptalı salağı çok varmış sizi öldürmeyeceğim« diyerek yaşamaya devam eder. 

Okuyan herkese sevgi ve saygılar.

Gürani Doğan

14 Mart 2018


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder