Abidin Ağa
Abidin
ağa Ölümü: 1320-1330 yılları arası ölmüştür
Çorum’a
bağlı Çağşak köyündendir, mezarı, Çağşak köyü ile komşu Yeniköy arasında yüksek
ormanlık bir yerdedir, türbe yapıldı çevre köylerden ziyaretçiler geliyor. Yöre
köylerinde Kerametleri anlatılır.
***
Anneannem Firdevs'in doğduğu
gün Abidin Ağa bizim evimizde imiş, bir kaç gün kalırmış. Firdevs doğunca: Abidin
Ağaya <Hasan'ın çocuğu olmuyordu bir kızı oldu, adını sen koy> demişler.
Abidin Ağa < Biraz durun
ben ona bir ad getireyim> demiş. Az sonra <Şöylecane de bir Firdevs
yetişsin burada> demiş. Daha sonra da hiç gelmemiş.
Tütün
sarar sigara içermiş.
Günümüzde
onun olduğuna inanılan uzunca bir sigara ağızlığı hala türbesinde durur.
Ziyaretçiler
o ağızlığa sigara takarak içerler.
Anlatılan
o ki:
Abidin
Ağa heybesinde kaçak tütün ile giderken Kolcular ( O zamanın korucuları, gezen
muhafızlar) yakalarlar. '' Heybedeki nedir'' derler. Abidin Ağa ''Buğdaydır''
der.
Kolcular
bakarlar gerçekten buğday. Tabii bu Abidin Ağa'nın kerametidir. heybe de
aslında kaçak tütün vardır. ( Bu değişik kişilerce değişik versiyonda
anlatılır.)
Bir
anısını şöyle anlatırlar:
Sungurlu
’da Zilelinin Satı adında ona çok bağlı bir kadın vardır, oraya çok
gelirmiş. Bir defasında, otururken Usandığı için Satı kadına »Oğul Satı
karı Buranın hiç tadı yok birkaç kişi gelse yiyecek içecek gibi hizmetleri
yapabilir misin« der. Satı kadın »Abidin Ağa senin çağıracağın
kişiler benim başımın tacıdır« deyince Abidin Ağa kapının önüne çıkar,
zaman akşamüzeridir ve çağırır. Sarım bey köyünden Deli Boran, İmat
köyünden Aşık Mehmet, Yazır köyünden, Sefil Ali, Elmalı’lı Abdal
Ali, Yamadı köyünden Aşık Ahmet. Ben Sungurlu’da Zileli’nin Satı’nın
evindeyim oraya gelin. Diye bağırır. Biraz sonra Saz çalan saz ile saz
çalamayan sazsız Satı kadının kapısını çalan gelir.
Satı
kadın sofra serer, dem içilir muhabbet edilir. Bir ara Elmalılı Abdal Ali’ye
Abidin Ağa sorar. Aşık hiç başka dona girdin mi? Abdal Ali Eyvallah
Sultanım, girdim.
Abidin
Ağa, Anlat bakalım nasıl oldu? Abdal Ali anlatır.
At
donunda idim Üç yaşıma girdiğimde sahibimin oğlu bana bindi cirit oyununa
girdi, ben sahibime vurdurmamak için bir koşuyorum ama. Bir de baktım batın
ilmindeki ağa karşıdan bana bakıyor. Bana – Aşık şu haline bakıyor musun, diye
bağırınca, ben, ağam medet mürvet, dedim ayağına niyaz ettim. Bir tökezledim düştüm,
ruhum çıktı at ceset olarak kaldı orda. Sahibim indi, ah-u vah ederek ağlamaya
başladı. Abidin Ağa - Doğru söylüyorsun oğul, doğru söylüyorsun, diye
kafasını sallıyormuş.
Yeniköyköy’de
Cem
Çorum’a
bağlı Yeniköy’de cem yapılacak Yeniköy de ki dedeler. - Abidin Ağa’yı çağırmayalım,
istediğimiz gibi muhabbet edip cemi istediğimiz gibi yürütelim- diye düşünürler
ve köyü gezen haberciye – Peyike: Abidin Ağa’ya uğrama – derler.
Cem
başlar kurbanlar tek birlenirken Abidin Ağa gelir. Post dedesi kalkar yerini Abidin
Ağa’ya verir ama Abidin Ağa kabul etmez: Ben bu gün işinize
karışmayacağım, siz istediğiniz gibi yürütün, sohbetinizi istediğiniz gibi
yapın, diyerek, posta oturmaz sıraya oturur.
Hizmetler
bitmiş eksiğe noksana dua edilecektir tam burada Abidin Ağa, bu duayı da
ben yapayım der. Ve Herkes secdeye gelsin kimse yukarı bakmasın diyerek duaya
başlar. Bir kadın dua uzadı diyerek kafasını kaldırır, bayılır yana devrilir.
Yanında ki kadınlar haber ederler, kadını alıp öteki odaya götürürler. Abidin
Ağa gelir ovar. Kadın kendisine gelir. Abidin Ağa: Oğul sana denmedi mi
ki secdeye gelin, başınızı kaldırmayın. Sonradan kadına sorarlar: Ne oldu da
bayıldın? Kadın Dua uzayınca Abdin Ağa ne yapıyor diye başımı kaldırdım,
cemaatin üzerinde bir yeşil el dolaşıyordu tam benim üzerimden geçince ben
bayıldım düştüm. Diye söyler.
Sarkis
Zeki’nin Eşi Meryem
Sungurlu’da
Ermeni vatandaşı olan Serkis’in karısı Meryem hastalanır. Komşuları gelir, Meryem
ağır hasta yatıyor, kimileri der ki; Siz Abidin Ağa diye dua eder,
ondan yardım isterdiniz, gelsin Meryem’i kurtarsın. Serkis: Ben Abidin
Ağa’ya çağırayım, diyerek, dışarı çıkar. Kapının önünde seslice; Abidin
Ağa Meryem ağır hasta gel. Diyerek içeri girer. Abidin Ağa o anda
evinde oturmuş istirahat etmektedir, birden, kalkar oğul şu ayakkabılarımı
verin Meryem hasta imiş. Gideyim, diyerek yola çıkar. Aradan bir saat
kadar zaman geçer. Komşular sorar; Abidin Ağa gelemedi diye dalga geçerler.
Serkis; Ben bir bakayım. Diyerek dışarı çıkar. Serkis kapıyı içten
açar, Abidin Ağa da dışardan açar. Serkis; Abidin Ağa yolda senin
ayağına batan o çam benim gözüme batsaydı, deyince, Abidin Ağa, uzun
sigara ağızlığını uzatarak; Oğul şöylece beni geçtin, der.
Abidin
Ağa gelir, hasta yatan Meryem’in
başına, oğul kalk ta bize bir kahve yap. Diyerek oturur. Az sonra Meryem
gözlerini açar; Abidin Ağa mı geldi? Kalkayım da bir kahve yapayım
diyerek kalkar Abidin Ağa’nın elini öper, gider kahve yapar getirir.
Meryem iyileşmiştir.
Hasan
Hüseyin Pehlivan
Kemallı
Köyü, Sungurlu'nun bir köyüdür.
Yörede herkes Abidin Ağa’nın kerametlerine ilişkin bir şeyler anlatırdı
birbirine.
Abidin
Ağa, akrabalık düzeyini tam
çıkaramadığımız bir nedenle Kemallı köyünden Ayşe’ye »baldız« derdi. Gerçekten
baldızı olup olmadığına ilişkin de bir ipucu elde etmek olanaklı olmadı. Abidin
Ağa, Hasan Hüseyin adlı küçük çocuğun ölümünden dolayı üzüntülü olan Bektaş’a
»Ne üzülüyorsun, aha bir Hasan Hüseyin daha var« diyerek Bektaş’ın karısı
Ayşe’nin karnına parmağını dokundu. Daha bir an öncesine dek ağlayan Ayşe,
bunu duyunca tüm üzüntüsünü unuttu. Herkes gibi o da, Divane Abidin Ağa’nın
dediğinin doğruluğuna inanıyordu. Gerçekten de bir süre sonra, sırtında bir
parmak izini andıran, beyazımsı, garip bir çukurluk olan bir oğlan çocuğu
dünyaya geldi. Bu çukurluk Abidin Ağa’nın dokunmasına yorumlandı ve
çocuğun adına Hasan Hüseyin kondu.
Sağlıklı
ve gürbüz bir çocuk olarak büyüyen Hasan Hüseyin 16 yaşına gelince boylu
boslu, dikkat çeken bir delikanlı oldu.
Yaklaşık
bu dönemlerde, Keller köyünde düğün bir vardı. Oyunlar oynanmış, halaylar
çekilmiş, at yarışları yapılmış, sıra güreşe gelmişti.
Kimsenin
yenemediği yörenin ünlü pehlivanı Sadullah da meydandaydı ve gene kimse
yenememişti. Köylülerden bazıları, aynı meydanda ama kendi yaşıtlarından birkaç
kişiyi yenen Hasan Hüseyin’i Sadullah Pehlivanla güreş tutmaya
zorlamaktaydı.
Sadullah Pehlivanı tanıyan, bilen Hasan Hüseyin, ne kadar
direndiyse de başka çaresi kalmayınca razı oldu. Ancak Sadullah Pehlivanla
güreş tutan Hasan Hüseyin belli bir uğraşıdan sonra galip geldi. Oldukça beklenmedik
ve şaşırtıcı bir durumdu bu. Ancak bir yandan da herkes Hasan Hüseyin’i konuşur
olmuştu.
Aradan
geçen yaklaşık bir ay sonra yenilgiyi kabullenemeyen, Sadullah Pehlivan,
davul zurna eşliğinde gelip Hasan Hüseyin’le güreşmek istediğini belirtti. Köylünün
isteğiyle de çakışan bu durum sonunda yeniden güreş kararı alındı. Herkes
merakla kimin yeneceğini konuşup duruyordu.
Yine,
zorlu bir güreşten sonra, Hasan Hüseyin Sadullah Pehlivanı yendi. Bunun
üzerine Sadullah Pehlivan kalkıp önce kutlayarak, sonra da yörenin
başpehlivanının bundan böyle Hasan Hüseyin olduğunu ilan etti.
* * *
Sungurlu’da
o yıl kuraklık olur marttan mayıs ayına kadar yağmur yağmaz Sungurlu’nun halkı
kaymakama varıp yağmur duasına çıkmak istediklerini söyler.
Kaymakam
da kabul eder Sungurlu’nun pazarı olan günde tellallar çağırır. »Haftaya pazar
günü yağmur duasına çıkılacak. Kaymakam, Müftü ile konuşur, develer tosunlar
kesilecek, önemli kişilere davetiye gönderilir.
Abidin
Ağa Sungurlu da her zaman geldiği yer
olan Zilelinin Satı'nın evine gelir.
Komşuları
her zaman gelen bu divane adamı Zilelinin Satıdan duydukları kadarı ile
bilirler. Gidip Kaymakama »Mahallemizde Zilelinin Satıya bazen bazen bir
Divane adam gelir. Satı karı bunun kerametinden duasından bazen bahseder bunu
da yağmur duasına çağırmanızı istiyoruz derler.
Kaymakam
Adam gönderir, »kimdir necidir bulun getirin der. Ama Abidin Ağa devlet
kapısından devlet adamlarından korkan birisiymiş. Gelmek istemese de, adamlar Abidin
Ağa’yı alır getirir. Kaymakam durumu anlatır. Yağmur duasına çıkacağız
sende gel bulun sana elbise alırım filan derse de. Abidin Ağa ».öyle
deyim mi şöyle deyim mi kelimelerini çok kullanırmış. Kaymakama »Beni bırak
öyle deyim mi, ben o güne burada olmam öyle deyim mi, ben bugün dua edem öyle
deyim mi, ben gideyim öyle deyim mi. Ben elbise istemem bana bol sigara ver
öyle deyim mi. deyince.
Kaymakam
»Hadi git bugün yağmur yağdır sana elbise alırım neler alırım, diyerek
gönderir. Abidin Ağa o günün geleneği etek gibi uzun elbise giyermiş.
Abidin Ağa varır Zilelinin Satı’ya »Satı bacı ben gidiyorum,
biraz sonra bulutlar çıkar, havada kavga ederlerse, kaymakama haber et dağlarda
mal, davar kalmasın büyük afet olacak toplasınlar der.
Abidin
Ağa Budaközü’ne doğru gider. Biraz
sonra bulutlar çıkar. Komşusu Zilelinin Satıya haber eder, Satı kadın
kaymakama koşar. »Kaymakam Bey Abidin Ağa bana, ben gidiyorum bulutlar çıkınca
kaymakama haber et, dağda kimse kalmasın toplasın afet olacak dedi. Deyince
Kaymakam dışarı çıkar bir bakar bulutlar gökyüzünde çoğalıyor tellallar
çağırtıp dağda herkes getirilsin kimse dağda kalmasın, herkes gitsin dağda kimi
varsa getirsin diye. Biraz sonra gerçekten bir bardaktan boşalır gibi yağmur
yağar. Yağmur epeyce yağınca biraz diner gibi olduğunda kaymakam adamlarına
emir verir. »Böyle bir adamı nasıl bırakırım diyerek, Abidin Ağa’yı
tarif eder. Zilelinin Satı’yı çağırtır. Adamlarına Abidin Ağa’yı
bulmalarını emir eder. Adamlar ararlar Sungurlu’nun çok yukarısında
Budaközü’nün ortasında Abidin Ağa bağdaş kurmuş oturmuş. Sel
birkaç metre kalarak ikiye ayrılıyor, Abidin Ağa’nın yanından
geçince geri birleşiyor. Adamlar alır getirirler Abidin Ağa’yı Kaymakama.
Kaymakam
develer koçlar kesmekten kurtulmuştur sevinir Abidin Ağa’ya
elbise alır bol bol sigara verir gönderir. Abidin Ağa Devlet
adamlarından korktuğu için ardına bile bakmadan doğru köyü Çağşak’a gider.
Abidin
Ağa Duası[1]
Dedem
ile amcam tarlada çift sürüyorlarmış Emmim demiş ki: ağabeyi, bak Abidin ağa
geliyor, dua ettirelim de ekinimiz bol olsun der. Dedem varır. Abidin Ağanın
elini öper. Dede Kurban olduğum bir dua et de nasibimiz bol olsun ekinimiz iyi
olsun, der.
Abidin
Ağa: Ağzını yediğim ekininiz elindeki
üvendere gibi uzun olsun bol olsun, da yağmur geliyor tez eve gidin, der.
Dedem: Eyvallah dede der.
Abidin
ağa gider. Dedem de varır emmime; Halil
Abidin ağa dua etti de, yağmur geliyor tez eve gidin dedi gidelim der.
Emmim: Hava çok açık bir yerde yağmur yok.
Dedem:
Yahu Halil gidin dedi gideceğiz.
Öküzleri
bırakmışlar. Köye doğru yola düşmüşler, Yarı yola varmadan bir yağmur, bir sel
kendilerini zor kurtarmışlar.
O
sene kumlu o tarlada bir ekin olmuş, »Tırpana zor kestirdik derdi dedem.
***
Abidin
Ağa bir gün[2] köylülerin toplandığı anda » Ben birkaç gün sonra
yatacağım ve bir daha kalkamayacak ve öleceğim. Sen suyumu getir sen yıka sen
kefenle sen namazımı kıldır, Musa Ağa diye birine de, sende camızları
(Mandaları) kağnıya koş benim cenazemi kağnının üzerine koyun, mandalar nerde
durursa beni oraya defnedin. Diye söyler.
Birkaç
gün sonra Abidin Ağa ölür. Dediklerini yapar Camız kağnısına Abidin
Ağa’nın cenazesini koyarlar Camızları serbest bırakırlar. Camızlar hiç
kimsenin tahmin edemeyeceği bir tarafa yönelir, ormana girer tepeye doğru
yönelirler. Kimi yerlerde ağaç devirerek, kimi yerlerde bayırdan dolayı, diz
üzerlerine gelerek, köyün üstündeki tepeye gelir durur. Abidin Ağa’yı
oraya defnederler.
Çağşak
a komşu olan Dağkozlusu köyünden bir kaç kişi kış günü ava çıkıyorlar. Tavşan
avlamak için Abidin Ağa’nın mezarının olduğu yere kadar gelirler bir av bulamazlar.
İçlerinden biri varıp Abidin Ağa’nın mezarını ziyaret eder »Bana birkaç
tavşan av nasip eyle« der.
Öteki birisi varıp Abidin Ağa’nın
mezarına tekmeleyerek, öteki arkadaşına: Bu Kızılbaşın dirilerinden ne fayda
gördün ki ölülerinden hayır bekliyorsun, der. Ayrılır ayrılmaz. Bir tavşan
çıkıyor Abidin Ağa’dan av isteyen vuruyor bir tane daha onu da
vuruyor. Kimileri ilerliyor dağılıyorlar.
İlerleyenler
bakıyor arkadaki mezarı tekmeleyen kişiye bir ihtiyar yaklaşıyor. Sesleniyorlar
bir adam geliyor kim o diye, o da bakıyor, siyah pardösülü sakallı elinde sopa
olan biri geliyor. Mezarı tekmeleyen, silahını ona doğru tutup; kimsin, nerden
geliyorsun nere gidiyorsun. Diyor. Öteki ses etmiyor hep yaklaşıyor. Diğer
arkadaşları onlara bakarken, ihtiyar; Sen beni vuramazsın diyor ve elindeki
sopayı ona doğru uzatıyor, mezarı tekmeleyen yere düşüyor. Olayı gören
arkadaşları koşup geliyorlar, arkadaşlarını alıp Çağşak köyünde Abidin
Ağa tekkesiyle ilgilenen Kara Sabri’ye varıp durumu anlatıyorlar. Kara
Sabri: Biz biliyoruz ve inanıyoruz o kişi isteyenin isteğini verir, öyle
yapanında bu şekilde belasını verir, diyor. Kara Sabri yardım edip o
adamı Doktora götürürler. Adam sakat kalmış Doktorlar: Biz bu adama çare
bulamıyoruz, Avrupa’ya götürseniz de çare bulamazsınız, derler. Yaşlı bir adam:
Bu adamın çaresi anlattığınız o adamda, o mezara gidin, af dileyin, adak
adayın, derman isteyin, iyileşir. Öyle yaparlar. Adam düzelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder