Aşıklık
Geleneği Üzerine Bir Değerlendirme
Aşıklık
geleneğinde geçmişe bakılacak olursa, yerel sahanın etkin olduğunu görüyoruz.
Yerel saha derken, kültür gelişiminin yerel boyutları göz önüne geliyor. Bu
yerel kültür duvarlar arasında kalmayıp, bu alanda taşınan kültür canlı
taşıyıcılarla bir yerden bir yere taşınmıştır. Dolayısıyla sesten sese canlı
ulaşmıştır. Bu taşıma esnasında insan belleği gündemdedir. Zamanla unutmalar
kişiye ve yöreye has eklemler çıkartmalar yaşanmıştır. Bu oluşumun meydana getirdiği
çeşitliliğe ise çeşitleme deniliyor. Aynı türkünün ya da aynı oyunun her yörede
bilinmesi ama farklı söylenip, farklı oynanması gibi bir görüntü oluşmuştur.
Geçmiş
dönemin ozanları, Karacoğlan, Kerem, Aşık Garip gibi yaşadıkları dahi kesin
olarak ispat edilemeyen halk dilinde oldukça geniş yer alan aşıklar, gezgin
aşıklar olarak bilinir. Gezdikleri saha ise yer adları verilince on ya da on
beşin ötesine geçmiyor.
Daha
sonraki zamanda Emrah, Seyrani ve bu dönem aşıkları ise kahvelerde, Bey
konaklarında çalıp söyleyen aşıklardı. Bu aşıklar, halka ulaşabilen olmalarına
rağmen belki daha az gezenler idi.
Günümüze,
daha yakın bir zamana göz atarsak Edip Harabi, Sıtkı, Narmanlı Sümmani,
Çıldırlı Şenlik gibi Aşıklar tarikatlarda,
dergahlarda bulunarak oraların bilgi ve kültürlerini alarak geliştiriyorlardı,
gezdikleri sahalar ise tarikat çerçevesi içinde kalan sahalar idi. Bu ozanları
eserleri ise genel olmasa bile özelde bu felsefi konuları içeriyordu.
Cumhuriyet
dönemi Aşıkları Aşık Veysel, Ali İzzet, Mahzuni, Reyhani, Hüseyin Çırakman,
İsmail İpek, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova gibi Aşıklar ise çağın
olanaklarını kullanarak Aşıklık geleneğini devam ettirdiler. Salonlarda
teknoloji ile eserlerini halka sundular. Bu aşıklar teknik alanda istedikleri yere
seslerini ulaştırabildiler. Bir diğer yanıyla da gezginlik yanını da ihmal
etmediler. Daha uzak yerlere ve daha karmaşık kültürlere ulaştılar. Dünyanın
bir çok yerlerinde konserler verdiler, farklı eserlerin altına imza attılar.
Çıraklık geleneği unutuldu yerine, kaset ve cd lerden dinleyerek yetişme
geleneği başladı.
Geçmiş
dönemlerde aşıkların çoğunluğu halkın içinde köyden köye dolaşırken, konuk
oldukları köy odalarında, cami duvarı dibinde, köy meydanlarında, düğünlerde,
muhabbet meclislerinde usta yanında yaşayarak kendilerini geliştirirler. Bazı
Aşıklar bu durumlara, tahsilini soranlara “Duvar Dibi” lisesi mezunuyum diye
söylüyorlardı. Bu duvar dibi lisesi konumu 1960’lı yıllarda göç ve şehirleşme
sürecinde değişime uğradı. Okumuşluk ve tahsil seviyesi yükseldi.
Ozanlık
adına şiir yazanlara baktığımız zaman, görülen manzara çok farklı bir içerik
taşıyor. Artık ozanlık, saz elinde gezgincilik yapmak yada, sadece çalıp
söylemek anlamında algılanmıyor. Halk ozanları ya da şairleri de kendi
kulvarları arasında değişime uğradı. Bu değişimi kabullenmek gerekiyor.
Cd’si
ile, Televizyon kanallarında yayımlanan klipleri ile, katıldıkları konserler,ve
festivaller ile halka kendisini kabul etmiş kişiler vardır. Günümüzdeki
kuşaklardan: Nurşani, Dertli Divani, Maksut Feryadi, Kevseri gibi bir çok örnek
verebiliriz, eserleri birçok sanatçı tarafından
okunan kişilerdir.
Halk
şiirini yazanlar, geçmişte var olduğu gibi günümüzde de varlar. İlla ki, bir
çalgı çalması gerekmiyor. Sadece şairlik türünden ozan mahlasıyla şiirler
yazabiliyorlar. Bu tür şiir yazanlara bakıldığında, “Duvar Dibi Lisesi” mezunu
olmadıkların görüyoruz. Onlarcası yüksek okul mezunu, öğretmen, mimar ve birçok
alanda var olan kişilerdir.
Bazıları
ise birden fazla dil biliyor. Buna onlarca örnek vermek mümkün. Dolayısıyla bu
ozanlık geleneğinin yeni geldiği konumu görmek ve kabullenmek gerekiyor.
Örneklemek
gerekirse:
Bekir
Karadeniz, Orhan
Bahçıvan, Murat Muratoğlu, Rasim Köroğlu, Seyfettin Kaya, Ozan İnci ilk anda akıllara
gelenler.
Bir
başka yönüyle yazmak gerekirse Lise ve dengi okullarda yetişip bu sahada eser
verenler de oldukça fazladır. Yani kısacası artık halk şirini yazanların da
belli bir düzeyde eğitim aldıkları görülüyor. Bu şair ya da ozanların çoğu
birden fazla dil biliyor hatta üç dil bile bilenlerin varlığını yazmak
gerekiyor.
Aşıklıkta
usta çırak ilişkisi de zamanla değişime uğradı. Aşıklar gezgin oldukları
zamanlarda yanlarında, yetiştirmek için aşıklığa hevesli gençleri gezdirerek
onların yetişmesine katkı sağlarlardı. Bir usta aşık yanında yetişen çırak
hareketleriyle tavrıyla oturmasıyla kalkmasıyla aşıklığı öğrenmiş oluyordu. Halk
geleneğini yaşayarak tanıyordu. Her usta yetiştirdiği çırağına asıl isminden
başka, birde mahlas denilen isim veriyordu. Bu gelenek belli bölgelerde halen vardır.
Bir
çok Halk Ozanının dediği gibi Halk oldukça Hal Ozanları da var olacaktır.
Her
çağda değişen koşullarda halkın dertlerini, acılarını sevinçlerini şiir olarak
yazıp türkü olarak çalıp söyleyeceklerdir. Hemen her konuda yazarak Halk
Türkücülerine kaynaklık edeceklerdir. Belki de Aşık Mahzuni ile başlayan öteki
ülkelerin dertlerini dünya kamu oyunu ilgilendiren konuları da işleyeceklerdir.
Mahzuni Amerika Katil derken Türk milletine Amerika’yı şikayet ediyor,
Vietnam’ı da örnekliyordu.
Ulaşım
ve teknoloji olanaklarıyla dünya devletleri hakkında bilgi sahibi olunuyorsa,
Ozanlarda artık bir ülke Ozanı değil gelecekte dünya ozanı olmalı, bütün
halkların sorunları, sevinçleri, ile ilgilenmeli, bütün canlıların, doğanın
korunması için çaba harcamalı geleceğe güzel bir dünya bırakmak için Ozanca
katkıda
bulunmalılar.
Gürani
Doğan
Facebook'a yüklediğim tarih