21 Kasım 2015 Cumartesi

Aşıklık Geleneği Üzerine Bir Değerlendirme






Aşıklık Geleneği Üzerine Bir Değerlendirme


Aşıklık geleneğinde geçmişe bakılacak olursa, yerel sahanın etkin olduğunu görüyoruz. Yerel saha derken, kültür gelişiminin yerel boyutları göz önüne geliyor. Bu yerel kültür duvarlar arasında kalmayıp, bu alanda taşınan kültür canlı taşıyıcılarla bir yerden bir yere taşınmıştır. Dolayısıyla sesten sese canlı ulaşmıştır. Bu taşıma esnasında insan belleği gündemdedir. Zamanla unutmalar kişiye ve yöreye has eklemler çıkartmalar yaşanmıştır. Bu oluşumun meydana getirdiği çeşitliliğe ise çeşitleme deniliyor. Aynı türkünün ya da aynı oyunun her yörede bilinmesi ama farklı söylenip, farklı oynanması gibi bir görüntü oluşmuştur.

Geçmiş dönemin ozanları, Karacoğlan, Kerem, Aşık Garip gibi yaşadıkları dahi kesin olarak ispat edilemeyen halk dilinde oldukça geniş yer alan aşıklar, gezgin aşıklar olarak bilinir. Gezdikleri saha ise yer adları verilince on ya da on beşin ötesine geçmiyor.

Daha sonraki zamanda Emrah, Seyrani ve bu dönem aşıkları ise kahvelerde, Bey konaklarında çalıp söyleyen aşıklardı. Bu aşıklar, halka ulaşabilen olmalarına rağmen belki daha az gezenler idi.

Günümüze, daha yakın bir zamana göz atarsak Edip Harabi, Sıtkı, Narmanlı Sümmani, Çıldırlı Şenlik gibi Aşıklar tarikatlarda,  dergahlarda bulunarak oraların bilgi ve kültürlerini alarak geliştiriyorlardı, gezdikleri sahalar ise tarikat çerçevesi içinde kalan sahalar idi. Bu ozanları eserleri ise genel olmasa bile özelde bu felsefi konuları içeriyordu.

Cumhuriyet dönemi Aşıkları Aşık Veysel, Ali İzzet, Mahzuni, Reyhani, Hüseyin Çırakman, İsmail İpek, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova gibi Aşıklar ise çağın olanaklarını kullanarak Aşıklık geleneğini devam ettirdiler. Salonlarda teknoloji ile eserlerini halka sundular. Bu aşıklar teknik alanda istedikleri yere seslerini ulaştırabildiler. Bir diğer yanıyla da gezginlik yanını da ihmal etmediler. Daha uzak yerlere ve daha karmaşık kültürlere ulaştılar. Dünyanın bir çok yerlerinde konserler verdiler, farklı eserlerin altına imza attılar. Çıraklık geleneği unutuldu yerine, kaset ve cd lerden dinleyerek yetişme geleneği başladı.

Geçmiş dönemlerde aşıkların çoğunluğu halkın içinde köyden köye dolaşırken, konuk oldukları köy odalarında, cami duvarı dibinde, köy meydanlarında, düğünlerde, muhabbet meclislerinde usta yanında yaşayarak kendilerini geliştirirler. Bazı Aşıklar bu durumlara, tahsilini soranlara “Duvar Dibi” lisesi mezunuyum diye söylüyorlardı. Bu duvar dibi lisesi konumu 1960’lı yıllarda göç ve şehirleşme sürecinde değişime uğradı. Okumuşluk ve tahsil seviyesi yükseldi.

Ozanlık adına şiir yazanlara baktığımız zaman, görülen manzara çok farklı bir içerik taşıyor. Artık ozanlık, saz elinde gezgincilik yapmak yada, sadece çalıp söylemek anlamında algılanmıyor. Halk ozanları ya da şairleri de kendi kulvarları arasında değişime uğradı. Bu değişimi kabullenmek gerekiyor.



Cd’si ile, Televizyon kanallarında yayımlanan klipleri ile, katıldıkları konserler,ve festivaller ile halka kendisini kabul etmiş kişiler vardır. Günümüzdeki kuşaklardan: Nurşani, Dertli Divani, Maksut Feryadi, Kevseri gibi bir çok örnek verebiliriz, eserleri birçok sanatçı tarafından  okunan kişilerdir.

Halk şiirini yazanlar, geçmişte var olduğu gibi günümüzde de varlar. İlla ki, bir çalgı çalması gerekmiyor. Sadece şairlik türünden ozan mahlasıyla şiirler yazabiliyorlar. Bu tür şiir yazanlara bakıldığında, “Duvar Dibi Lisesi” mezunu olmadıkların görüyoruz. Onlarcası yüksek okul mezunu, öğretmen, mimar ve birçok alanda var olan kişilerdir.

Bazıları ise birden fazla dil biliyor. Buna onlarca örnek vermek mümkün. Dolayısıyla bu ozanlık geleneğinin yeni geldiği konumu görmek ve kabullenmek gerekiyor.

Örneklemek gerekirse:

Bekir Karadeniz, Orhan Bahçıvan, Murat Muratoğlu, Rasim Köroğlu, Seyfettin Kaya, Ozan İnci ilk anda akıllara gelenler.

Bir başka yönüyle yazmak gerekirse Lise ve dengi okullarda yetişip bu sahada eser verenler de oldukça fazladır. Yani kısacası artık halk şirini yazanların da belli bir düzeyde eğitim aldıkları görülüyor. Bu şair ya da ozanların çoğu birden fazla dil biliyor hatta üç dil bile bilenlerin varlığını yazmak gerekiyor.

Aşıklıkta usta çırak ilişkisi de zamanla değişime uğradı. Aşıklar gezgin oldukları zamanlarda yanlarında, yetiştirmek için aşıklığa hevesli gençleri gezdirerek onların yetişmesine katkı sağlarlardı. Bir usta aşık yanında yetişen çırak hareketleriyle tavrıyla oturmasıyla kalkmasıyla aşıklığı öğrenmiş oluyordu. Halk geleneğini yaşayarak tanıyordu. Her usta yetiştirdiği çırağına asıl isminden başka, birde mahlas denilen isim veriyordu. Bu gelenek  belli bölgelerde halen vardır.

Bir çok Halk Ozanının dediği gibi Halk oldukça Hal Ozanları da var olacaktır.
Her çağda değişen koşullarda halkın dertlerini, acılarını sevinçlerini şiir olarak yazıp türkü olarak çalıp söyleyeceklerdir. Hemen her konuda yazarak Halk Türkücülerine kaynaklık edeceklerdir. Belki de Aşık Mahzuni ile başlayan öteki ülkelerin dertlerini dünya kamu oyunu ilgilendiren konuları da işleyeceklerdir. Mahzuni Amerika Katil derken Türk milletine Amerika’yı şikayet ediyor, Vietnam’ı da örnekliyordu.

Ulaşım ve teknoloji olanaklarıyla dünya devletleri hakkında bilgi sahibi olunuyorsa, Ozanlarda artık bir ülke Ozanı değil gelecekte dünya ozanı olmalı, bütün halkların sorunları, sevinçleri, ile ilgilenmeli, bütün canlıların, doğanın korunması için çaba harcamalı geleceğe güzel bir dünya bırakmak için Ozanca
katkıda bulunmalılar.

Gürani Doğan



Facebook'a yüklediğim tarih
















19 Kasım 2015 Perşembe

Kelimeler





Kelimeler


İnsanlar kelimelerle kendini ifade eder. Kitaplar kelimelerden oluşur. Kelimeler okunarak, söylenerek belli bir  mantığa göre sıralanınca anlam kazanır.

Dilin kullanılma biçimine göre çok çeşitli etkisi olur.  Dilin kullanımındaki ustalık ve çeşitliliğe ilişkin birçok atasözü/deyim vardır.

Söz ağızdan bir defa çıkar. Ağızdan çıkıncaya kadar kişinin esiridir, çıktıktan sonra ise söyleyen sözün esiri olur.

Söz, söyleyen kişinin durumuna, makamına, mertebesine, konumuna, söylediği yere göre etkisini gösterir.

Sözün hangi biçimlerde söylendiği ve etkisine göre birçok tanımlama yapılabilir. Örneğin,

Kimi kişinin sözü dokunmaz.
Ciddi olamayan kişinin sözü de ciddiye alınmaz.
Çok konuşan kişinin sözü de kıymetli olmaz.

Alim kişilerin, filozofların kısa ama açılımı çok anlamlı sözleri vardır.

İnsan kendisine örnek seçtiği, önemsediği, usta, rehber olarak kabul ettiği kişilerin söylediklerine önem verir.

»Söz gümüşse sukut altındır.«

Bu da, dinlemenin daha kıymetli olduğunu anlatmak için söylenmiştir. İnsanlar dinleyerek öğrenir, öğrenen insan bilir, bilen insan çevresine faydalı olan kişidir.

Bilen insan sözcükleri yerli yerinde kullanır. Söyleyeceği sözün, kuracağı cümlenin nasıl etkili olacağını bilir.

Kelimeleri yanlış seçer, yanlış yerde kullanılırsa olumsuz etki yapabilir.

Kelimeleri zamansız, yersiz kullanırsa birilerini zan altında bırakabilir.

Kelimeyi mecazi anlamda kullanmak da ayrı bir maharettir.

Bazen ilgili kişiye doğrudan söylenemeyeceği zaman, çeşitli örneklerle ve üçüncü bir kişiden söz edercesine dile getirilirse karşıdaki de rencide olmadan mesajı almış olur.

Söz konuşmaktır, sohbettir, muhabbettir, tartışmaktır.

Sözüne değer verilen insan aynı zamanda sohbetin konusunu dağıtmayan, ilgisiz yanlara sapmayan kişidir.

Sözcükler yanlış ifade edilmeyi kaldırmaz. Çünkü öylesi bir durumda yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Anlatım sırasında vurgu yapılan konuya uygun bir dil/tarz seçmek önemlidir.

Bütün bunlar kişinin bilgi, görgü ve kültür düzeyiyle ilgilidir.

Bütün bunlar da tahsil düzeyiyle doğrudan ilgili olmayabilir. Bir mühendis kendi branşında, bir doktor sağlık konusunda başarılı olabilir. Ancak bu onların yukarıda sözü edilen biçimde görgülü, bilgili ve kültürlü olduklarını kanıtlamaz.

Kişilerdeki genel kültür başkadır. Halk deyimiyle »İnsan, insan sayesinde insan olur.« O yüzden bir insanın, sosyal yaşama katılması onun olgunlaşmasına, görgülü ve kültürlü olmasına olumlu etki eder. Kişi eksiğini, yanlışını, hatasını toplum içinde düzeltme imkana sahip olur.

Gürani Doğan

19-11-2015



Aradık (Şiir)






       Aradık

Yanlışlıklarla doluyuz
Saklanmaya koy aradık
Cahiller yanına vardık
Kamildeki huy aradık

Pişmedik kamil yağında
Gezdik düşmanlık bağında
Atom bombası çağında
Kılıç kalkan yay aradık

Ariflik ölçüsü varken
Şu dost şu düşmandır derken
Kişiye değer biçerken
Ahlak değil soy aradık

Dünya denilen bu handa
Umudumuz onda bunda
Dost olmak için insanda
Akıl değil boy aradık

Bazı bilgilere girdik
Hep başkasına önerdik
Tavuğu tilkiye verdik
Sonra vardık pay aradık

Gürani Doğan der azdık
Sahilde dalgaya kızdık
Denizde boğulayazdık
Yüzmek için çay aradık

Bu sayfaya yazmaya başlayacağım.

Bu bir deneme yazısıdır.