9 Şubat 2021 Salı
Alevi Kamuoyuna Açık Mektup
Alevi Kamuoyuna Açık Mektup
Derviş Tur’un “Avrupa’da İlk Alevi Yapılanması” adlı kitabındaki ve buna bağlı olarak web sitesindeki gerçekle uyuşmayan bölümler hakkında gerekli açıklamalar.
Bu yazıyla yanlış, eksik ve muhtemelen iyi niyetin ötesine geçen iddialara bazı açıklıklar getirmek istiyoruz. Okuyucunun kafasını karıştırmamak için mümkün olduğunca sırasıyla ve gereksiz ayrıntılara girmekten kaçınmaya çalışacağız.
Alevi inancı, aynı zamanda birçok bakımdan evrensel kavrayışa dönüşmüş bir felsefe olması bakımından bu inançla veya felsefeyle bütünleşmiş insanlara önemli özellikler de katmıştır. Bunlardan (ve muhtemelen en önemlilerinden) biri de birlikte hareket edip bireyin ve buna bağlı olarak nefsin öne çıkmamasıdır. Bundan dolayı Alevilerin birey olarak kendilerini öne çıkarmaya çalışmak bir yana toplumun bir parçası olarak hareket etmek ve başarıları kişiselleştirerek sahip çıkmamak gibi bazı erdemleri söz konusudur. Oysa aynı geleneğin, inancın veya felsefenin parçası olarak görünmesine rağmen bazıları Aleviliğin alçakgönüllülük ilkesine uymamak bir yana gerçekleri tümüyle çarpıtarak yansıtma çabaları gözlenmektedir.
Derviş Tur kitabında şöyle yazmaktadır: “Artık bizi kim tutabilir! Bizim ekip durmadan, her haftasonu ve resmi tatillerde, şehir şehir gezerek dernek kurdurmak için çalıştı. Bu iki sene içerisinde Stadtallendorf, Duisburg, Neus, Köln, Kassel, Dortmund, Frankfurt, Heilbron, Mainz derneklerini kurduk. Bu kurduğumuz şehirlerin dışındaki yerlere, dernek kurmak için, defalarca giderek, dernek kurmalarına öncü ve yardımcı olduk. 1988-1989- 1990 yılları bütün işimiz: ‘İnancına yabancılaşmış olan Alevi toplumuna, Türkiye’den de ilim adamları getirerek, Alevi inancının kutsal değerlerini anlatmaya çalışmak ve kurumlaşmanın faydalarını anlatmak.”tı.
Bu arada Rahmetli Şinasi Koç’un teşvik ve manevi yardımıyla, Muhsin Cevahir Ahlen’de; Kamber Kutlu da Schwerte’de birer dernek kurdular. Elbet ki Alevilik için kurulan her dernek bizleri sonsuz mutlu ediyordu.”
Konuyla bağlantısı itibariyle şimdi de Derviş Tur’un kişisel web sitesinde yayımladığı “Alevi Kamuoyunun Bilgisine” başlıklı yazısı/duyurusundan kısa bir alıntı yapalım: “01/12/1988 tarihinde biz de, Mainz, Wiesbaden, Rüsselsheim Alevi Bektaşi derneğini resmi olarak kurduk. 1990 tarihine kadar dokuz derneği resmileştirdik.”
Daha başlarken Mainz derneğini kurduğu, Federasyon birinci başkanı olduğu, İlk Dedeler kurulu başkanı olduğunu belirterek başlaması.
Oysa gerçek bambaşkadır.
Almanya’daki ilk Alevi örgütlenmeleri konusunda aklıma gelen bazı isimlerden bahsetsem bile sadece bu insanların örgütlenmeyi gerçekleştirdikleri sonucu çıkmamalıdır. Bu kişiler bulundukları bölgelerde bu işin başını çeken veya başından beri işin içinde olanlar olarak değerlendirilmelidir.
Kısaca, hiç kimse hiçbir derneği tek başına kurmadı.
Örneğin Dortmund’da Doğan Kamışlı, Köln’de Niyazi Bozdoğan gibi kişiler her ne kadar ve fazlasıyla bu işe emek vermiş olsalar da oralardaki her tür örgütlenmeyi tek başlarına gerçekleştirdiklerini söylemek doğru olmaz.
Dahası başından beri Dortmund’daki örgütlenmenin içinde bulunanlardan Doğan Kamışlı, Hasan Bozkul, Hüseyin Azvak, Hüseyin Menekşe ve Sedat Erdur gibi insanların hiçbirinin o dönemlerde Derviş Tur’un adını bile duymamıştı.
Bir başka yöre ve örnekle devam edelim.
Dortmund ve Köln’deki ilk Alevi örgütlenmeleri toplantılarına Neuss'daki Alevi arkadaşlardan Mehmet Aslan ve Hüseyin Sağır katılırdı. Ancak bunlar o dönemde Türk-Alman Dostluk Derneği üyesi olarak toplantılara katılmaktaydılar. Daha sonra Kuzey Ren Vestfalya (NRW) bölgesindeki örgütlenme çalışmaları belli bir aşamaya ulaşınca Neuss çevresindeki arkadaşlarımız ayrı bir Alevi derneği kurdular.
Yine Kassel’deki Alevi örgütlenmesi içinde yer alanlardan Müslüm Gündoğdu, Kasım Kamışlı, Mustafa Aygün gibi birçok kişi tüm çalışmaları kendi imkanlarıyla gerçekleştirdi. Bu insanlarla ve örgütlenme çalışmalarıyla Derviş Tur’un herhangi bir bağı söz konusu değildir.
Bir örnek daha verelim.
Uzun yıllardır Nürnberg’de yaşayan Halil Hüyük, Ali Ekin, Hüseyin Durmuş, Hasan Gün ve Mehmet Köse gibi arkadaşlar kendi bölgelerinde 1986’dan itibaren Şinasi Koç’un da katıldığı cemler düzenlemeye başlamışlardı. Sonraki birkaç senede örgütleme çalışmaları belli bir aşamaya gelince 1990’da kendi derneklerini kurdular. Bu insanlar da o yıllarda Derviş Tur’un tanımıyorlardı.
Yukarıdaki alıntıda aktardığım gibi Derviş Tur’un kendi öncülüğünde kurulduğunu söylediği dernek çevrelerinden hemen hiç kimsenin onu tanımadığı ortadayken böylesi iddiada bulunmanın ne anlama geldiği ortadadır.
Şimdi gelelim Derviş Tur’un kitabının adıyla bile ima etmeye çalıştığı Avrupa’daki ilk Alevi örgütlenmelerine.
1966 yılında kurulan Birlik Partisi (sonradan adı Türkiye Birlik Partisi olarak değiştirildi) Türkiye’de olduğu kadar Avrupa’daki Aleviler arasında da örgütlenmeye başladı. Bu parti resmi olarak 1981’e kadar var olsa bile 1977’den itibaren siyasi etkinliğine son verdi. Ancak 12 Eylül darbesine kadar çeşitli şekillerde Avrupa’daki Aleviler arasında örgütlülüğünü sürdürdü. Bu da Birlik Partisi ve onun Avrupa’daki uzantısı niteliğindeki Yurtseverler Birliği adlı kitle örgütünün çalışmalarının Derviş Tur’un iddiasından çok öncelere dayanmakta olduğunu göstermektedir.
Öte yandan 1960’lı yılların ikinci yarısından sonra Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde çoğalmaya ve Türkiye’nin değişik bölgelerinden Alevilerin birbirini tanımaya başlamaları ve küçük çaplı da olsa fırsatını buldukça cem yapmaları söz konusu olmuştu.
Ayrıca Hacıbektaş Dergahı’ndan Çelebiler de 1970’lerden itibaren Avrupa’nın çeşitli yerlerindeki Alevi çevreleri ziyaret etmeye başlamışlardı. Onların aracılığıyla da birbirini tanımayan birçok Alevi bir araya gelerek tanıştı ve ilişkiler böylelikle iyice yaygınlaştı.
Örneğin Derviş Tur’un sözünü ettiği zamanlardan çok önceleri Almanya’da Niyazi Bozdoğan’ın dedelik yaptığı birçok cem gerçekleşmiştir. Oysa Derviş Tur kitabında şöyle yazmaktadır. “İkinci sıkıntımız, o dönemde ben, yöneticilik yaptığım için Cem yapmıyordum. Yalnız, Niyazi Bozdoğan Cem yapmayı, Rahmetli Şinasi Koç’tan öğrenmişti.”
Derviş Tur’un bu iddiasını hangi bilgiye dayandırdığını anlamak mümkün değil. Birincisi burada adları geçen dedelerin ayrı ocaklara bağlı olması, ikincisi ise bu iki dedenin de birbirinden çok uzak yerlerde yaşamış olmalarıdır. Ayrıca Niyazi Bozdoğan’ın gençliğinden beri Alaca ve çevresinde dedelik yaptığı bilinmektedir.
İnançların temeli olduğu kadar ahlak kuralları itibariyle de insanların dürüst ve erdemli olmaları temel kabul edilir. Bir insanı yaşadığı toplumda saygın, güvenilir ve düzgün kılan en önemli özelliklerin biri de özüyle sözünün bir olmasıdır. Hele yüzyıllardır neredeyse kesintisiz olarak baskı altında tutulan. Zulme uğrayan Alevi toplulukları düzgün kalabildikleri oranda inanç ve felsefelerini yarına taşıyabilirler.
Alevi topluluklarını yaşadıkları coğrafyalarda öteki Ortodoks inançlardan ayıran en önemli özelliklerinden biri de başkalarının inanç ve değerlerine saygısızlık etmemektir. Buna bağlı olarak birinin inancının Alevi inancına uymaması onun cezalandırılmasını gerektirmez. Bilindiği üzere İslam tarihi, özellikle kendilerini İslamın asıl temsilcileri gibi sayıp dışında kalan veya öyle gördükleri her inanç mensubunun katledilmesini vacip kabul eden tecrübelerle doludur. Bu yüzden neredeyse İslamın ortaya çıkışından beri İmam Ali ile başlayan katliamlar günümüzde de devam etmektedir. İşin en ilginç yanı amaç katletmek olduğunda her zaman buna ilişkin bir açıklama bulunmaktadır. Buradan sözü yine Derviş Tur’un çağın gerisinde kalan düşünceleriyle tamamlamak istiyoruz.
Derviş Tur, hem kitabında hem de web sitesindeki yazısında defalarca aynı Alevilerin katledilmesini, onların İslamın dışında gösterilmesiyle açıklamakta ve bir bakıma bu katliamları haklı çıkarmaktadır. Yani Yavuz’un Anadolu’da başlattığıyla Maraş’ta veya Çorum’da Alevilerin katledilmesini birilerinin “Bunlar zaten Müslüman değil” açıklamasıyla haklı göstermeye çaba sarf etmektedir. Yani neredeyse katledenleri haklı göstermek için bir türlü yola başvurmaktadır. Halbuki Alevilerin İslamın içinde veya dışında olmaları tartışmaları kendilerini ilgilendiren bir meseledir. Hariçten birilerinin Alevileri İslamın dışında suçlamalarıyla katletmelerinin yolunun açılmasındaki çağdışılık, gericilik ve zalimlik eleştirileceğine Derviş Tur kendi düşüncesine uymayan Alevilerinin katledilmesinin yolunu açmaya çalışmaktadır.
Oysa insancıl düşünceye sahip her birey, ‘düşünceleri ve inançları ne olursa olsun kimse kimseyi öldürme hakkına sahip değildir’ temel felsefesinden hareket etmelidir. Asla tartışma götürmeyecek bu kabulden sonra inanç meselesinin nasıl olduğu tartışması yapılabileceği gerçeğini anlamak gerekmektedir.
Derviş Tur neredeyse cellatlarına yalvarır durumda ifadeler kullanarak onların insafına sığınmaya çalışmaktadır.
Kanımızca bu yazının ilk bölümlerinde değindiğimiz ve Derviş Tur’un tümüyle gerçek dışı iddialarına dikkat çeken bölümlerden çok bu son bölümdeki düşünce tarzı Aleviler açısından asıl büyük tehlikeyi oluşturmaktadır.
Tüm Alevi ve demokrat kamuoyunun dikkatini çekmeyi görev bilerek saygılar sunuyoruz.
Gülsüm Bozdoğan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)